Özellikle büyük baş hayvanlar toplumdan topluma değişiklik göstermekle beraber Arap Yarımadası, Ortadoğu ve günümüzde Hindistana tekabül eden geniş bir coğrafyada tarih boyunca çeşitli sebeplerle kutsallaştırılmıştır. Yerine göre aşırı saygı göstermek de denilebilir. Bu durumunda söz konusu hayvanların ekonomik değeri ve önemin de payı olamakla beraber daha komplike kültürel faktörler de bulunmaktadır.
Öyle ki çeşitli topluluklarda bu hayvanların gıda olarak tüketilmesi için kesilmesi uygun görülmüyordu. Büyük baş hayvanların ilahlara kurban olarak kesilmesindeki esas amaç ilahlara kurban olarak kesilmeleri değildir. Bu hayvanların kesilerek gıda olarak tüketilmesi için ortaya konulan bir sebeptir. Araplarda ve Yahudilerde bir çok büyük baş hayvanın kutsallaştırıldığı zaten günümüzde de bilinen ve kısmen devam eden bir durumdur. Örneğin Semitik kültürlerde tavuktan kurban gibi bir durum söz konusu değildir çünkü tavuk zaten istenildiği zaman kesilip tüketilen bir hayvandır. Fakat deve gibi bir hayvanın insanın ilkel ihtiyaçları için kesilmesi kabul edilebilir bir davranış değildi. O yüzden deve gibi hayvanlar ancak ilahlarak kurban edilmeleri öne sürülerek kesilerek tüketiliyordu. Bu durumun göz önünde bulundurularak kutsal kitaplardaki kavramların ilişkili olduğu ve türediği kökler üzerinden esas anlamlarının sorgulanması gerekmektedir.
- Antik Yunan toplumunda, sığır gibi büyük ve ekonomik değeri yüksek hayvanların etleri genellikle ilahlara adanan kurban törenleri sonrasında tüketilirdi. Özellikle polis (şehir devleti) tarafından düzenlenen büyük festivallerde ve kamusal törenlerde çok sayıda hayvan kurban edilirdi. Örneğin, Atina'daki Panathenaia Festivali'nde yüzlerce sığır kurban edilir, bu kurbanların kemikleri ve yağları ilahlara yakılırken, etin büyük bir kısmı halka dağıtılarak ziyafetlerde tüketilirdi. Homeros destanlarında da kahramanların ilahlara sığır, koyun veya keçi kurban ettikten sonra etlerini paylaşıp yedikleri sıkça tasvir edilir. Sıradan bir günde bir bireyin kendi başına bir sığır kesip tüketmesi yaygın bir uygulama değildi; et tüketimi çoğunlukla bu tür dini ve toplumsal ritüellerle bağlantılıydı. Hatta "Bouphonia" (Sığır Öldürme) gibi bazı ritüellerde, bir sığırın ritüelistik bir şekilde "suçlu" bulunarak kurban edilmesi ve ardından etinin yenmesi, bu hayvanın kesimine yönelik kültürel bir ağırlığı ve bunun ancak özel bir gerekçeyle aşılabildiğini gösterir.
- Roma İmparatorluğu'nda da durum Antik Yunan'a benzerdi. Devletin bekası, askeri zaferler veya önemli olaylar için düzenlenen büyük törenlerde (örneğin "suovetaurilia" – domuz, koyun ve boğanın birlikte kurban edildiği tören) hayvanlar ilahlara sunulurdu. Kurban edilen hayvanların etleri, kurbanı sunanlar, rahipler ve sıklıkla törene katılan halk arasında paylaşılarak ziyafetlerde tüketilirdi. Sığır eti, lüks bir yiyecek olarak kabul edilir ve genellikle bu tür kurban törenleri veya zenginlerin özel ziyafetleri dışında geniş halk kitleleri tarafından düzenli olarak tüketilemezdi. Kurban, bu değerli et kaynağının tüketilmesinin hem dini hem de toplumsal olarak kabul edilebilir bir yoluydu.
- Roma'da ölüme mahkum edilmiş köleler (damnatio ad bestias), vahşi hayvanlara karşı savunmasız olarak arenaya çıkarılırdı. Bu, M.Ö. 2. yüzyılda Roma'ya gelen bir idam şekliydi ve en kötü suçlulara, kaçak kölelere ve Hristiyanlara uygulanıyordu. Aynı toplumda bazı hayvanlar (özellikle ilahlarla ilişkilendirilenler) sadece dini törenlerde kesilebilirdi.
- Eski Hindistanda: Günümüzde Hindistan'da sığırların büyük ölçüde kutsal kabul edilip etlerinin tüketilmemesine karşın, M.Ö. 1500-500 yıllarını kapsayan erken Vedik dönemde sığırlar önemli kurban hayvanları arasındaydı ve etleri tüketilmekteydi. "Go-medha" (sığır kurbanı) gibi ritüeller, ilahları hoşnut etmek ve çeşitli dileklerde bulunmak amacıyla icra edilirdi. Kurban edilen sığırın eti, ritüeli gerçekleştiren Brahman rahipleri ve kurban sahibi tarafından paylaşılırdı. Bu dönemde sığır, hem zenginlik hem de kurban için uygun bir hayvan olarak görülüyordu. Sığırın kesiminin bir kurban ritüeli bağlamında gerçekleşmesi, bu hayvana atfedilen değeri ve kesiminin sıradan bir olay olmadığını vurgular. Zamanla tarımın önem kazanması ve ahimsa (zarar vermeme) ilkesinin yayılmasıyla sığır kurbanı ve tüketimi azalmış, sığırın kutsallığı ön plana çıkmıştır.
- İslam Öncesi Arap Toplumu: Cahiliye döneminde Araplar, çeşitli ilah ve putlara deve kurban ederlerdi. Devenin kesimi, genellikle önemli bir adak, bir şükran ifadesi veya bir felaketten korunma amacıyla gerçekleştirilen dini bir ritüeldi. Bu kurban etleri daha sonra kabilenin üyeleri arasında paylaşılarak tüketilirdi.
- Yahudilikte Kurban Sistemi: Eski Ahit'te detaylıca anlatılan Yahudi kurban sisteminde sığırlar, özellikle Şelamim (esenlik) veya Ola (yakılan) kurbanları olarak önemli bir yer tutardı. Kudüs'teki Tapınak'ta sunulan bu kurbanların etlerinin bir kısmı (bazı kurban türlerinde) kurbanı sunan kişi ve ailesi tarafından kutsal bir yemek olarak tüketilirdi. Bu, et tüketimini Tanrı'ya ibadetin bir parçası haline getiriyor ve büyükbaş hayvanların kesimini dini bir çerçeveye oturtuyordu.
- Afrika'nın birçok bölgesinde, özellikle danh-gbi türündeki pitonlar son derece saygıyla muamele görmeliydi ve kazara bile olsa birini öldürmek ölümle cezalandırılırdı. Aynı toplumlarda köleler, sahiplerinin isteğine bağlı olarak cezalandırılabilir veya öldürülebilirdi.[1]
- Özellikle büyük tapınaklarda ilahlara düzenli olarak hayvan kurbanları sunulurdu ve bunların başında sığırlar gelirdi. Örneğin, Karnak'taki Amon-Ra tapınağına çok fazla sayıda sığır kurban edildiği kayıtlara geçmiştir. Bu kurbanların etleri, ilahlara sunulduktan sonra tapınak personeli (rahipler, görevliler) ve bazen de "tersine çevrilmiş sunular" (reversion of offerings) prensibiyle kurbanı yaptıran kişi veya halka dağıtılırdı. Apis boğası gibi kutsal kabul edilen bazı özel hayvanlar öldüklerinde mumyalanırken, genel sığır kurbanları et tüketiminin önemli bir kaynağıydı. Bu sistem, sığır etinin geniş kitlelere ulaşmasını sağlamasa da, tüketiminin dini bir çerçevede ve kontrollü bir şekilde yapıldığını gösterir.
- Mısır'da kediler son derece kutsal kabul edilirdi. Kediler, ilah Bastet ile ilişkilendirilirdi ve özel bakım görürlerdi. Öyle ki, Herodot'un kayıtlarına göre, bir yangın durumunda Mısırlılar mallarından çok kedileri korumaya dikkat ederlerdi. Bir Romalı yanlışlıkla bir kediyi öldürdüğünde, öfkeli Mısırlılar tarafından öldürülmüştür. (*) Bu örnek, bir kölenin öldürülebileceği bir toplumda kedinin daha değerli görüldüğünü açıkça göstermektedir.
[1] Bu konunun araştırılması gerekiyor. Çok anormal. Tevratın başlangıcında da Adem ile Havanın cennetin kovuluşunda heralde bir sürüngen geçiyordu. Belli kavramsal karışıklıkların izi olabilir. İstatiksel olarak anlamsız olması imkansız çok büyük ihtimalle kavramsal bir kargaşa sonucu ortaya çıkan bir durum var.